İçeriğe geç

İttihat ve Terakki nereye kaçtı ?

İttihat ve Terakki Cemiyeti Nereye Kaçtı? — Bir Felsefi İnceleme

Bir filozofun bakışıyla: Ne zaman bir toplumsal yapı çöker, ne zaman bir örgüt ya da harekâtın “kaçışı” başlar? Bu kaçış yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda ontolojik ve epistemolojik bir kaçıştır — varlığın, bilgimizin ve eylemlerimizin sınırlarını yeniden çizer. İşte bu bağlamda, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) “nereye kaçtığını” düşünmek; sadece fizikî bir kaçışın değil, etik bir iflasın, bilinmezin içine yönelen bir yöneliştir.

Ontolojik Kaçış: Varoluşun Dönüşümü

İTC, 1889’da kuruldu ve 1908’den itibaren Osmanlı siyasal sahnesinde etkili bir aktör hâline geldi. [1] Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imparatorluğun çöküşüyle cemiyetin “iktidar” pozisyonu da son buldu. Ontolojik olarak bu, sadece örgütün mevcudiyetinin sona ermesi değil — “politik hâkimiyet”, “yönetim kapasitesi” ve “tarihsel ajans” gibi kavramların da dönüşümüdür.

Cemiyetin liderleri yurtdışına kaçtı veya görevlerinden çekildi. Örneğin, üç önde gelen paşanın Alman torpidosuyla Osmanlı topraklarını terk ettiği ifade edilmektedir. [2] Bu kaçış, mekânsal bir uzaklaşmanın ötesinde; varlık ve sorumluluğun erozyonuna işaret eder. “Kaçış” burada, ontolojik olarak “bulunmamak” ya da “bulundurulmamak” hâline geçiştir.

Epistemolojik Kaçış: Bilmenin Zorluğu ve Görünmezlik

Bilmenin koşulları, bir örgütün iktidar olduğu zaman ile olmadığı zaman arasında farklıdır. İTC’nin iktidar süreci bitince, “gerçekten ne oldu?” sorusu epistemolojik bir düğüme dönüşür. Belgeler, ifadeler ve tarihçi yorumları aracılığıyla elde ettiğimiz bilgi kırıntılarıdır. Örneğin cemiyetin 1918 sonrası resmen feshedildiği belirtilmektedir. [3] Bilgimiz, kaçan liderlerin kimliği ve rotası konusunda net ama eksik; bu da epistemolojik bir boşluk yaratır: “nereye kaçtı?” sorusu mekanik bir harita sorusu olmaktan çıkar, bilgi sınırlarının sorusu hâline gelir.

Etik olarak da: Bir kurum kaçarken geride bıraktığı “sorumluluk”, “hesap verme” gibi kavramlarla yüzleşir mi? Bilmek zorlaşır; çünkü kaçış, görünmezliği ve belirsizliği davet eder.

Etik Kaçış: Sorumluluk ve Hesap Verme

Etik açıdan bakıldığında, kaçış bir “sorumluluktan çekilme” biçimidir. İTC’nin savaş sırasında ve sonrasında üstlendiği roller, hem askeri hem toplumsal boyutlarda tartışmalı sonuçlar doğurdu. Bu çerçevede kaçış, “etik mesuliyetin” terk edilmesine dönüşebilir. Örneğin liderlerin yurtdışına çıkışı; hesap vermek yerine çekilme stratejisi olarak yorumlanabilir. Bu durum şu etik soruyu doğurur: Bir kurum iktidar olduğu zaman üstlendiği sorumluluğu bitince mi bırakır? Vicdan ve toplumsal adalet bağlamında bu kaçış ne ifade eder?

Cemiyetin mirası hâlâ tartışılmaktadır; dolayısıyla kaçış, sadece mekânsal değil toplumsal ve etik hafıza için de bir problem olarak karşımıza çıkar.

Dengeli İnceleme: Kaçışın Çeşitli Boyutları

Bu üç perspektif – ontoloji, epistemoloji, etik – birlikte düşündüğümüzde İTC’nin “nereye kaçtığı” sorusu daha geniş bir anlam kazanır. Mekânsal kaçışın yanında:

– Ontolojik: Varoluş biçimi değişti – iktidar-örgüt olma hâlinden, dağılma hâline geçti.

– Epistemolojik: Bilgi sınırları belirlendi – kaçmanın rotası kesin olmamakla birlikte, belge ve yorumlar aracılığıyla iz sürülebiliyor.

– Etik: Sorumluluk ve hesap verilebilirlik değişti – kaçış bir “cihaz bırakma” değil, bir “sorumluluk bırakma” da olabilir.

Bu bağlamda İTC “nerede” değil, “nasıl” ve “neden” kaçtı anlamına gelir. Coğrafi olarak: bazı liderlerin yurtdışına çıktığı, vakaların ifşa edildiği kaynaklarda yer alıyor. [2] Fakat esas mesele, bu kaçışın kurumun ideolojisi, toplumsal rolü ve tarihsel sorumluluğu üzerindeki etkisidir.

Düşünsel Sorularla Kapanış

– Bir kurum iktidarı bırakmak zorunda kaldığında, “kaçmak” ve “çekilmek” arasındaki fark nedir?

– Bilginin izini sürdüğümüzde çoğu zaman mekânsal değil zamanla ilgili eksikler buluruz; bu durumda “nereye” sorusu anlamını yitirip “ne kadar” sorusuna mı dönüşür?

– Etik bağlamda: Hesap verme mekanizmaları devreden çıktığında toplumun hafızası ne olur? Kurumlar kaçtığında, takip edecek bir toplumsal akıl kalır mı?

– Şimdi: Bu olguyu bugüne taşırsak — günümüzde benzer “kaçış” biçimleri kurumlar için nasıl işler? Geçmişin bu kaçışı bugünün sorumluluklarına nasıl ışık tutar?

Bu yazıyı düşünsel bir çağrı olarak sunuyorum: Kaçışın sadece bir yönü yok; varoluşsal, epistemik ve etik katmanları var. Bu üç katmanda yer almayan bir değerlendirme, kaçışı eksik bırakır. Okuyucuların yorumlarıyla, bu düşünsel zinciri birlikte örmek isterim.

Sources:

[1]: “İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ – TDV İslâm Ansiklopedisi”

[2]: “2 Kasım 1918: İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ülke dışına kaçtı”

[3]: “İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ | Türk Maarif Ansiklopedisi”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort
Sitemap
https://hiltonbet-giris.com/betexper güvenilir mielexbetgiris.orgsplash